BANKA STRES TESTLERİ. . . .
Finansal istikrar analizinin gün geçtikçe daha da önemli hale geldiği günümüzde, birçok ülkenin merkez bankası ve finansal otoritelerince stres testleri bu analizlerin önemli bir bölümü olarak farklı yöntem ve bakış açıklarıyla uygulanıyor.
Finansal sistem boyutunda uygulanan stres testleri, hem merkez bankalarınca finansal sistemin kırılganlığının değerlendirilmesinde, hem de bankacılık gözetim ve denetim otoritelerince zayıf bankaların saptanmasında kullanılıyor.
Genel olarak stres testini, piyasalarda oluşan yapısal bozulmalar, ekonomik krizler ve meydana gelebilecek riskler karşısında dayanıklılık gücünü analizler desteği ile belirlemeyi, ölçmeyi sağlayan bir test olarak tanımlayabiliriz.
Bu testte kurumlar genellikle iki başlık altında değerlendirmeye tabi tutuluyor:
1- Hassasiyet testi,
2- Senaryo analizleri testi.
Piyasa riskleri, operasyonel riskler ve kredi riski ile beraber bu analizlerde henüz gerçekleşmemiş olayların gerçekleştiği varsayımı üzerine yapılan değerlendirmeler ve ölçümler de yer alıyor.
Dolayısı ile testler kapsamında detaylı olarak; kur değişkenliği, faizlerdeki volatilite, likidite daralması, piyasalarda yaşanan değişimler kapsamında sermaye yeterliliklerinin ve alınan risklerin bankaya ve sektöre olası etkileri inceleniyor.
Yapılan analizlerin sonucunda ise, bankaların muhtemel risklere karşı sermaye yeterliliği ve finansal açıdan dayanıklılığının seviyesi hakkında verilere dayalı sonuçlar elde ediliyor. Bu veriler doğrultusunda ise, denetim otoritesi tarafından finansal bünyeye ilişkin bazı konularda pozisyonların azaltılıp riskler düşürülmesi veya ilave sermaye girişi istenebiliyor.
Bu kapsamda stres testini: “Koşulların önceden saptandığı bir ortamda tahmini kayıp ve kazançların hesaplanması amacıyla yapılan bir projeksiyon çalışması” şeklinde özetlemek mümkün. Projeksiyon gerçekleştirilmesi aşamasında ise ya geçmişte yaşanmış benzer ekonomik olayları dikkate alınıyor, ya da geçmiş gerçekleşmiş olaylar dikkate alınmaksızın, yeni muhtemel durumlar öngörülerek, bu öngörülerin finansal bünyede yaratacağı etki ve sonuçların kazanç/kayıp ve sermayeye yansıması gözleniyor.
Muhtemel öngörüler konusunda şöyle bir örnek verilebilir: Amerikan Doları’nın diğer para birimleri karşısındaki olası değerinin belirli bir süre için veri olarak kabul edilmesi, faiz oranlarının belirli bir oranda artırıldığı ya da azaltıldığı, ya da hesaplamaya veri endeks olarak belirlenmiş bir endeksin belirli bir tarih aralığında belli bir oran üzerinden kabul edilmesi şeklinde olabilmekte.
Son yıllarda dünya ekonomisinde ciddi ölçüde tahribat yaratan küresel finansal kriz, ülkelerin karar verici konumundaki otoritelerini daha hassas davranmaya itmiş bunu sonucunda 2009 yılında ABD’de en büyük 19 banka 25 Şubat tarihinde ‘stres test’i yani ‘dayanıklılık testi’ne tabi tutulmuştur.
ABD bankalarına uygulanan stres testi’nin amacı ana başlıklar olarak şöyle özetlendi:
- Bankalar en kötü ekonomik ortamda ne kadar ek sermaye ihtiyaç duyacaklar,
- Ek sermaye ihtiyaçlarını karşılamaları için bankalara iki alternatif sunulmuş olup,
a- Bankalar sermaye ihtiyaçlarını ABD Hazinesi’nden ‘göreli’ olarak ‘avantajsız’ koşullarla karşılayabilecekler.
b- Bankaların ek sermaye ihtiyaçlarını karşılamaları için ‘daha avantajlı’ sayılabilecek özel kaynaklara yönelebilecekler. Özel kaynaklara yöneleceklere belirli bir süre verilecek. Özel kaynaklardan sermaye temin edemeyenler ihtiyaçlarını ABD Hazinesi’nden karşılamak durumunda kalacak.
- Böylece hiçbir büyük bankanın en kötü koşulda dahi sermaye eksiği durumuna düşmeyeceği konusunda piyasalara sinyal verilerek güven desteği sağlanacak.
ABD’de uygulanan stres testinin sonuçları uzun süre beklendi. Hatta sonuçların bir süre gecikmesi kendi başına piyasalar açısından yeni bir stres konusu bile oldu.
Yapılan analiz sonuçları aslında piyasaları çok da tatmin edici yönde değildi. 19 banka için kullanılan metodoloji ise, zor ekonomik koşullar altında, mortgage bazlı menkul kıymet, kredi, diğer menkul kıymet ve kredi türevleri gibi bilanço dışı kalemlerindeki kayıp düzeyinin 2009 ve 2010 yıllarında ne olabileceği tahmin edilmeye çalışılarak bu koşullardaki sermaye ihtiyacının düzeyi belirlenmesi amaçlanmıştı.
Bankalara sorulan en kritik soru, borçluların borcunu ödemediği varsayımında kredi kayıplarının ne kadar olacağı idi. Amerika Merkez Bankası bu çalışmalarda, büyüme, işsizlik ve ev fiyatları gibi göstergelerin yer aldığı iki temel ekonomik senaryodan hareket ettiği yer aldı.
Örnek olarak, ana senaryoda 2009 sonunda ekonominin %2 daralırken, 2010 yılında %2,1 büyüyeceği varsayımından hareket edilirken, kötü senaryodaki varsayım ise 2009 yılında ekonominin %3,3 küçülmesi, 2010 yılında ise %0,5 büyümesi olarak ele alınmıştı.
İşsizlik oranı açısından ise varsayımlar şöyle idi: 2010 yılında işsizlik ana senaryoda %8,8 iken kötü senaryoda %10,3 olarak varsayıldı. Konut fiyatları açısından ise 2009 yılında baz senaryoda fiyatlar % 14, kötü senaryoda % 22 düşürülürken, 2010 yılında baz senaryoda %4, kötü senaryoda ise %7 azalış şeklinde ele alındı. Hesaplar üzerinde gerçekleştirilen bu senaryolarla banka bilançolarının ne kadar zarar yazacağı ve dolayısıyla sermayelerinin yeterlilik düzeyinin nasıl etkileneceği sonuçları elde edildi.
Nitekim ABD hükümeti, bankaların zor ekonomik koşullar altında ihtiyaç duyacakları sermayeyi belirlemek için uyguladığı stres testlerinin sonuçlarını Nisan 2009’da açıkladı. İlk aşamada ABD Hazinesi ve ABD Merkez Bankası(Fed), teste katılan 19 bankanın yarısından sermaye artırımına gitmelerini istedi. Sonrasında ise elde edilen bulgularla çeşitli önlemler, uygulamalar gündeme getirildi.
Dolayısı ile 19 bankanın 10’unun yukarıdaki senaryolara göre oluşacak zararlara karşı yeterli sermayelerinin bulunmadığı, bu sonuçtan hareketle de sermaye ihtiyaçları olduğu belirlendi. Bankalara gerekli sermaye yeterliğine ulaşmaları için belirli bir süre verildi. Bazı bankalar ise kısmen devlet kısmen dışarıdan ve kısmen de varlık satışları ile sermayelerini güçlendirmek durumunda kaldı.
2010 yılında ise Avrupa Birliği bankalarına yönelik yapılmakta olan stres testlerinin sonuçlarının 23 Temmuz’da kamuoyu ile paylaşılması bekleniyor. Piyasaların merakla beklediği bu açıklama, aynı zamanda kuşkusuz piyasaların en değer verdiği ve ciddi spekülasyon yaratan konuların başında geliyor. Raporun amacı konuyu etraflıca tartışarak yatırımcıların doğru karar verebilmelerine yardımcı olmak.
Geçtiğimiz yıl Avrupa Bankaları için yapılan stres testleri konusunda banka bazında açıklama gelmezken, sonuçlar çok genel olarak kamuoyu ile paylaşılmıştı.
2010 yılındaki çalışmanın kapsamı bölgesel olarak bankacılık piyasasının %65’ini oluşturan 91 banka olarak belirlendi. Piyasaların bu testlere önem vermesinin temelinde kuşkusuz bankacılık sektörünün ekonominin nabzını elinde tutması yatıyor. Çünkü ekonomideki hem iyileşmeler hem de kötüye gidişlerin etkisini banka bilançolarında kısa sürede görmek mümkün. Ekonominin diğer sektörlerinde bu kadar hızlı etkileşimi görebilmek mümkün olamamakta. Her türlü faaliyetin sürelerinin saniyelerle ifade edildiği günümüzde zamanında bilgilenme, önlem almak ve olası tahribatları minimuma indirmek açısından önemi. Bu durum dikkate alındığında banka bilançoları vasıtası ile ekonominin olası gidişatlarına ilişkin etki seviyeleri konusundaki bilgilerin merakla beklenmesi yadırganmamalı.
Sonuç olarak finansal sistem stres testleri, finansal sistemin maruz kalması olası sıradışı şoklar karşısında kırılganlığının değerlendirilmesinde merkez bankaları ya da düzenleyici otoritelerce kullanılan tekniklerdir. Ancak elde edilecek sonuçlar sadece banka yöneticilerini, sahiplerini ve yatırımcılarını ilgilendirmiyor. Çeşitli senaryolar altında reel sektörün banka ilişkilerindeki olası gelecekleri konusunda da piyasalara bilgi sunması bu tür çalışmaların en önemli yanını oluşturuyor.
“Her zaman yağmur öncesi bulutları görecek zamanımız olmaz