BANKACILIK KANUNU’NDA NELER DEĞİŞİYOR?
2005 yılı sonunda yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na ilişkin çok uzun bir hazırlık süresinin geçtiğini biliyoruz. Bankacılık sektörü olarak geçtiğimiz tarihsel süreçde yaşadığımız önemli sıkıntıların yanı sıra, hem BASEL II Düzenlemeleri hem de AB Sürecinin gerektirdiği uyum yasalarını da dikkate alarak hazırlanan yasanın, aradan geçen 3 yıllık süre sonucunda önemli değişikliklere tabi tutulma çalışmalarının gerçekleştirildiği görülmektedir.
Önerilen değişiklikler ve görüşlerim şöyledir:
Tasarı’nın 1. maddesi ile Finansal Holding Şirketi tanımı değiştirilmektedir.
Mevcut tanımda Finansal Holding Şirketi ‘İçlerinden en az bir tanesi bir kredi kuruluşu olmak şartıyla bağlı ortaklıklarının tümü veya çoğunluğu kredi kuruluşu veya finansal kuruluş olan şirketi’ ile tanımlanmakta, BDDK tarafından çıkarılan tebliği ile de bu tanıma ayrıntılı düzenleme getirilmektedir. Düzenlemede ‘Finansal holding şirketlerinin sermayesinde nitelikli paya sahip gerçek ve tüzel kişilerin banka kurucu ortaklarına ait nitelikleri taşımaları gereklidir.’ ibaresi yer almakta ve nitelikli pay sahipliğinin tespitinde dolaylı pay sahipliği de çeşitli koşullarla yer almaktadır.
Yeni düzenleme ile bir şirketin finansal holding şirketi olarak değerlendirilmesinde dolaylı pay sahipliğinin dikkate alınmaması benimsenmiş olup, gerekçede: “Kanun uygulamasında bir ana ortaklığın kontrolü altında faaliyet gösterilmesinin bağlı ortaklık sonucunu vermesine ve bir tüzel kişiliğin sermayesinin çoğunluğuna dolaylı olarak sahip olunmasının kontrol gücüne sahip olunduğu sonucunu vereceğinin kabul edilmesine bağlı olarak, dolaylı şekilde kontrol edilen şirketlerin de bağlı ortak olarak kabul edilmesi neticesinde finansal holding şirketi olarak yapılanmak istemeyen şirketler de bu kapsama girmiş ve Kanunun finansal holding şirketlerine ilişkin hükümlerine tabi olmuşlardır.” ifadesi yer almaktadır.
Giderek karmaşık ürünlerin kullanıma sunulduğu, risklerin arttığı ve piyasa koşullarının varolmayı ve sürekliliği zorlaştırdığı bir ortamda ön planda tutulması gereken ‘ASIL İŞTE UZMANLAŞMA VE YOĞUNLAŞMA’ bakış açısının ikinci plana atıldığı görülmektedir. Bilinmektedir ki, kurumların yönlendirilmesinde ve yönetilmesinde doğrudan pay sahipliğinin olduğu kadar dolaylı pay sahipliğinin de önemi ve etkisi büyüktür. Değişikliğin getireceği en önemli durum, bankacılık sektörü dışında faaliyette bulunan kurumlardan bazılarının dolaylı pay sahipliği çerçevesinde halen BDDK’nın gözetim denetimi altında iken, bu denetim sonucunda kapsam dışına çıkacağıdır
Tasarının 2. Maddesinde ‘Türkiye’de tabela banka (shell bank) olarak tanımlanan bir bankanın kurulamayacağı veya yurtdışında faaliyet gösteren bu nitelikte bir bankanın Türkiye’de şube veya temsilcilik açamayacağı hüküm altına alınmıştır.’ İfadesi yer almaktadır.
Finansal piyasalarda güven ortamının sürdürülmeye çalışıldığı, yatırımcıların tedirginliklerinin olduğu bir ortamda bu tür bir düzenleme yatırımcılar açısından geleceğe ilişkin öngörülemeyen risklerin giderilmesi anlamını taşımaktadır.
Tasarı’nın 3. Maddesinde bankaların minimum ödenmiş sermaye miktarı 30 milyon TL’den 60 milyon TL’ye çıkarılmaktadır. Türk Bankacılık Sektörü’nde faaliyette bulunan 45 bankanın 30 Eylül 2008 tarihi itibariyle ödenmiş sermayelerine bakıldığında, ödenmiş sermayeye ilave yapması gereken 11 banka olduğu görülmektedir. Yasanın yürürlüğe giriş tarihinden itibaren bankalara bu maddeye uyum için 6 aylık süre tanınmaktadır. Mali bünyenin güçlendirilmesi ve risklere karşı daha güçlü olunması açısından yapılan düzenleme olumlu olmakla birlikte, zaten bankaların üstlendikleri riskleri (kredi, piyasa ve operasyonel) dikkate alarak bulundurmaları gereken zorunlu özkaynak tutarını belirleyen sermaye yeterliliği uygulaması bulunmaktadır. Aynı zamanda bir çok konuda (duran varlık tutarı, kredi tutarları, açık pozisyon, yapacakları bağış tutarları) bankaların faaliyetleri özkaynak tutarları ile ilişkilendirildiğinden, bankalar zorunlu olarak özkaynaklarını gözden geçirmektedirler.
Tasarı’nın 5. Maddesinde, bankaların kuruluş aşamasında sisteme giriş payı olarak yatıracakları tutar asgari sermayenin % 10’undan % 20’sine yükselmiştir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun gelirlerini artırıcı bir düzenleme olmakla birlikte, asgari ödenmiş sermaye ile yeni kurulacak bir bankanın sisteme yatıracağı giriş payı 3 milyon TL’den 12 milyon TL’ye çıkarılmış olmaktadır. Ciddi anlamda yüksek bir rakamın belirlendiği, eskiye göre artışın ise % 400 olduğu görülmektedir.
Tasarı’nın tümünde görünen bakış açısı BDDK’nın yetkilerini bir çok alanda artırmak yönündedir. Nitekim, Tasarı’nın 6. Maddesinde de yasa ile belirlenmiş bankaların yurtdışında şube ve temsilcilik açmalarına ilişkin detaylar konusundaki yetkiler, BDDK’ya devredilmektedir
Tasarı’nın 7. Maddesinde geçmiş acı tecrübeler sonucu oluşturulan bir düzenleme anlayışı tekrar geçmişe dönüştürülmektedir. Bankalara destek hizmeti sağlayan kurumların yasa dışı işlemlerinin sektöre, denetim ve gözetim sürecine geçmişte vermiş olduğu hasarlar dikkate alınarak yasaya konulan ‘bankalara destek hizmeti sağlayacak kurum ve kuruluşların hizmet öncesinde BDDK’nın uygun görüşüne, hizmet sunumu esnasında ise yine BDDK’nın gözetim ve denetimine tabi olması hususu, ‘Bankaların alacağı destek hizmeti faaliyetlerini gerçekleştirecek kuruluşların yetki ve faaliyet izni almak üzere yaptıkları başvuruların değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması sürecinin Kurumun sahip olduğu kaynakların etkin ve verimli olarak kullanılmasını engeller bir nitelik kazanması sebebiyle, destek hizmeti kuruluşlarının Kuruldan izin alma yükümlülüğünün kaldırılması öngörülmüştür.’ gerekçe gösterilerek kaldırılmaktadır.
Tasarı’nın 9. Maddesinde banka yöneticilerinin niteliklerini ilgilendiren bir değişiklik öngörülmektedir. Bankalarda genel müdür yardımcılığı görevi dışında, ancak genel müdür yardımcılığı sorumluluk ve yetkisi ile donatılan icrai nitelikte görevi olmayanların da (iç sistemler kapsamındaki birimler ile bu nitelikte olabilecek diğer birimlerin başındaki yöneticilerin) genel müdür yardımcılarına ilişkin hükümlere tâbi olması yani aynı zamanda eşdeğer görev kabul edilmesi önerilmektedir. Aynı bölümde, önceki yasa ile sınırlandırılmış olan bir konu tekrar iptal edilmektedir. Şöyle ki, mevcut yasada ‘Genel müdür ve genel müdür yardımcıları, konsolide denetime tâbi ortaklıklar hariç başka bir ticari kuruluşta tam veya yarı zamanlı olarak görev alamaz.’ denilerek mesailerini asıl işleri olan bankalarda harcamaları zorunlu kılınmış iken, tasarı ile bu madde yürürlükten kaldırılmakta, banka üst düzey yöneticilerinin banka ve ortaklıkları dışında başka bir ticari firmada tam veya yarı zamanlı görev almalarının önü açılmaktadır. Bu aynı zamanda banka yöneticilerinin görev aldığı ticari işletmelerle sözkonusu banka ilişkilerini de sıkıntıya yol açacak bir düzenleme olarak görülmektedir.
Tasarı’nın 12. Maddesi ile bir alanda rahatlatma hedeflenmekte ve mevcut düzenleme ‘Bağımsız denetim, değerleme, derecelendirme ve destek hizmeti kuruluşları, verdikleri hizmetlerden doğabilecek zararları karşılamak amacıyla sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır.’ önkoşulu yer alırken tasarıda ‘Kurulca gerekli görülmesi halinde veya hizmeti alan bankalarca talep edilmesi halinde’ sigortanın yapılabileceği serbestisi getirilmektedir.
Tasarı’nın 13. Maddesinde risk grubu tanımlaması değiştirilmekte, kamu bankalarına bu konuda bir ayrıcalık getirilerek, mevcut düzenlemede’ Sermayesinin çoğunluğu ayrı ayrı veya birlikte Hazineye, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına, genel veya katma bütçeli dairelere ait bankalar; doğrudan veya dolaylı olarak kontrol ettikleri ortaklıklar ile birlikte bir risk grubu oluşturur.’ ifadesi yer almakta iken, Tasarı’da Sermayesinin çoğunluğu ayrı ayrı veya birlikte Hazineye veya Özelleştirme İdaresi Başkanlığına ait bankaların her biri; doğrudan veya dolaylı olarak kontrol ettikleri ortaklıklar ile birlikte ayrı bir risk grubu oluşturur.’ denilerek, kamu bankaları lehine, aynı sermayedar grubuna ait öze ve/veya yabancı bankalar aleyhine haksız rekabet ortamına neden olunmasının yolu açılmış olmaktadır.
Tasarı’nın 14. Maddesinde kredilendirmede mevcut yasadaki koruyucu ve risk oluşmasını önleyici bir madde daha değiştirilmektedir. Nitekim mevcut yasada ‘Kredi açma yetkisini haiz olanlar, kendileri ile eş ve velâyeti altındaki çocuklarının veya bunlarla risk grubu oluşturan diğer gerçek ve tüzel kişilerin taraf olduğu kredi işlemlerine ilişkin değerlendirme ve karar verme aşamalarında yer alamaz ve bu hususu yazılı olarak yetkililere bildirir.’ düzenlemesi yer alır iken, Tasarı ile ‘banka yönetim kurulu üyeliği sıfatıyla bankanın dâhil olduğu risk grubu içinde yer alan yönetim kurulu üyelerinin, bu risk grubunun kredi işlemlerine ilişkin değerlendirme ve karar verme aşamalarında yer alamamaları bankaların kredi verme işlevlerinin yerine getirilmesini engelleyici bir nitelik kazanabilmektedir. Bu sebeple, yapılan değişiklik ile Kanun’un ilgili hükmünün, banka yönetim kurulu üyelerinden yalnızca bu sıfatları dolayısıyla bankanın dâhil olduğu risk grubu içinde yer alanlar hakkında uygulanmaması amaçlanmıştır.’ şeklinde gerekçe gösterilerek kredilendirmede risk oluşturucu ve diğer müşteriler aleyhine bir ortamın doğmasının önü açılmaktadır.
Tasarı’nın 15. Maddesi bankacılığa ilişkin temel düzenlemelerden birini yapmayı hedeflemektedir. Çünkü, mevduat bankaları ile kalkınma ve yatırım bankaları arasında temel fark, mevduat bankalarının mevduat kabul etme yetkisi var iken, kalkınma ve yatırım bankaları mevduat kabul edememekte, bu grup bankalar kaynak ihtiyaçlarını farklı yoldan karşılamaktadır. Ancak yeni düzenleme ile kalkınma ve yatırım bankalarının mevduat kabul etmelerinin önü açılmakta, aynı zamanda bu mevduatı kredi müşterilerinden, ortaklarından ve pay sahibi oldukları ortaklıklarından alabilmeleri olanağı tanınmakta ve aynı zamanda bu şekilde temin edilen kaynağın mevduat olarak tanımlanmayacağı düzenlemesi yapılmaktadır. Bu durumda mevduat bankaları aleyhine çok ciddi bir haksız rekabet ortamı doğacaktır. Çünkü, mevduat bankalarının aynı yolla sağladıkları kaynak mevduat olarak adlandırılırken, kalkınma ve yatırım bankaları için bu tür kaynak mevduat kapsamı dışında tutulmaktadır. Dolayısı ile mevduata ilişkin mevduat bankalarının karşı karşıya olduğu her türlü düzenleme ve yükümlülük kalkınma ve yatırım bankaları için sözkonusu olmayacaktır. Bu da mevduat bankaları ile kalkınma ve yatırım bankaları arasında çok ciddi bir haksız rekabet ortamı yaratacaktır. Tasarı’nın 26. Maddesi ile getirilen değişikliği ilgisi nedeni ile 15. Madde değişikliği ile birlikte değerlendirmekte yarar olduğu düşünülmektedir. Çünkü Tasarı’nın 26. Maddesinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) adı “Türkiye Mevduat Sigorta Fonu” (TMSF) olarak değiştirilmektedir. Burada dikkati çeken birkaç nokta bulunmaktadır.
1- TMSF tarafından sigorta kapsamında bulunan tasarruf mevduatı iken, kurumun adının “Türkiye Mevduat Sigorta Fonu” olarak değiştirilmek istenilmesi, sigorta kapsamının tüm mevduat türleri için geçerli olacağı sinyalini vermektedir.
2- Sigorta kapsamındaki mevduat için yatırılan sigorta primleri bankaların kaynak maliyetlerini ciddi olarak etkilemektedir. Bu durumda bankaların tüm mevduat için prim yatırmaları halinde kaynak maliyetleri daha da artacaktır. Özellikle bu dönemde bankaların kaynak maliyetlerini artırıcı yönde düzenleme yapmak yerine tersine düzenlemelerin sektör lehine olacağı açıktır.
3- Tasarı’nın 15. Maddesinde kalkınma ve yatırım bankalarına sağlanan kaynak edinme ayrıcalığı ve bunun mevduat sayılmayarak sigorta primi kapsamı dışında tutulması, kaynak maliyeti açısından mevduat bankalarının aleyhine, kalkınma ve yatırım bankalarının lehine bir ortam yaratacaktır.
4- Bir diğer husus fonun adı değişirken, baş harflerinin aynı kalmasına özen göstermek adına Türkiye Mevduat Sigorta Fonu denilmesinin, benzer kurumların adının başında Türkiye kelimesi yer almazken zorlama bir şekilde bu kurumun ve işlevin adında yer alması, acaba sadece Türkiye’deki müşterilerin mi mevduatlarının kastedildiği şeklinde yanlış yorumlara da yol
Sonuç olarak:
1- Bankacılık Kanunu’nda değişiklik öngören Tasarı genel olarak yasalarla düzenlenmesi gereken konularda yetkiyi gözetim ve denetim otoritesine vermektedir. Gözetim ve denetim otoritesinin görevi ana fikri yasa tarafından verilen konularda detay düzenlemeler yaparak, söz sahibi olduğu alanda detaylı ve yol gösterici düzenlemeler yapmaktır. Eğer gözetim ve denetim otoritesine, yasada olması gereken temel konulardaki düzenleme görevleri de verilirse, bu durumda hata yapma olasılığının artması kaçınılmazdır.
2- Tasarı içerdiği düzenlemeler ile, kamu bankaları ile özel bankalar arasında haksız rekabete zemin hazırlamaktadır.
3- Bir diğer haksız rekabet konusu mevduat bankaları ile kalkınma ve yatırım bankaları arasında olacaktır.
Sön söz: Sütten ağzımız yandığı için yoğurdu üfleyerek yeme adına ve edindiğimiz acı tecrübelerin ışığında çıkardığımız Bankacılık Yasası’nın içerdiği hükümler, Tasarı ile ciddi anlamda yumuşatılmakta, aynı zamanda çeşitli banka grupları adına haksız rekabet ortamı içermektedir.