BANKALAR NEDEN TAHVİL İHRAÇ ETMEK İSTERLER?
Bu ay tartışacağımız konu bankaların kaynak yapısı ve çeşitlendirme çalışmaları üzerine olacaktır. Bankalar borç para alıp, borç para veren kurumlar olarak, temelde ekonomik birimlerin ihtiyacı olan kaynağı ihtiyaç duyulan yerde, uygun bir bedelle sunmak üzere faaliyette bulunurken, ülke tasarruflarının kendi başına ulaşamayacağı ekonomik birimlerin hizmetine sunulmasında kuşkusuz çok önemli görevleri vardır. Aynı zamanda da birikimlerin değer kazanması yönünde de tasarruf sahiplerine katkı sağlarlar.
Diğer işletmelerden farklı olarak bankaların yabancı kaynak ağırlıklı olarak çalışan işletmeler olduğu bilinen bir gerçektir. Banka bilançolarına bakıldığında özkaynakların toplam kaynaklar içindeki payının % 15’i geçtiği durumlara rastlamak pek mümkün değildir. Diğer sektörler ise bu oran teorik olarak % 50 olup, sektörden sektöre farklılık gösterebilmektedir.
Faaliyetlerin sürdürülebilmesi açısından yüksek tutarlı yabancı kaynağa ihtiyacı olan bankalar sadece bilançolarının aktifleri için değil, apasif yapıları için de çeşitli riskleri yönetmek durumundadırlar.
Bu kapsamda kaynak yapısının çeşitlendirilmesi, bilançonun pasifine ilişkin hareket serbestisi sağlar. Bu çeşitlendirme aynı zamanda hem kaynak maliyetini, hem de kur riskini etkin olarak yönetmek açısından da önem taşımaktadır. Diğer taraftan bilanço bir bütün olarak değerlendirildiğinde vade, faiz ve likidite riski yönetiminde kaynak yapısının oluşumu ön plana çıkmaktadır.
Bu önemli noktalar dikkate alındığında kaynak çeşitlendirmesi yapmak bankalar için kaçınılmaz hale gelmektedir. Ancak kaynak yapısında çeşitlendirmesi yapmaya, aynı zamanda ekonomik konjonktürün de izin vermesi veya uygun ortamı sağlaması gerekmektedir. Yoksa sadece bankaların talepleri bu yapının oluşturulmasına olanak vermemektedir.
Türk bankacılık sektörünün aktif ve pasiflerinin kalan vadeye göre dağılımı son açıklanan veriler doğrultusunda Tablo I’de yer almaktadır.
TABLO: I (30.09.2009)
BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN AKTİF VE PASİF KALEMLERİNİN KALAN VADEYE GÖRE DAĞILIMI %
Vadesiz | 1 Aya Kadar | 1-3- Ay | 3-12 Ay | 1-5 Yıl | 5 Yıl ve Üzeri | Dağıtı-lamayan | Toplam | |
Varlıklar | 7,8 | 17,1 | 6,4 | 20,6 | 35,5 | 8,6 | 4,0 | 100,0 |
Yükümlülükler | 10,9 | 48,7 | 12,8 | 6,2 | 4,7 | 2,3 | 14,4 | 100,0 |
Kaynak: TBB İstatistiki veriler, www.tbb.org.tr.
Normalde kısa vade 1 yıla kadar, orta vade 3-5 yıla kadar uzun vade ise 3-5 yıl üzeri dönemler için kullanılırken, Ülkemiz ekonomisinde yaşanan dalgalanmalar sonucunda vade kavramlarının değiştiği göz ardı edilmemelidir. Nitekim ülkemizde vade kavramı, kısa vade için 3 aya kadar, orta vade 1 yıla kadar uzun vade ise 1 yıl üzeri şeklinde algılanmaya başlamıştır.
Bu vade yaklaşımı kapsamında Tablo I incelendiğinde, sektörün kullanımlarının ağırlıklı olarak orta ve uzun vadede, kaynaklarının ise kısa vadede yoğunlaştığı görülmektedir. Faizlerin düşüş trendinde olduğu bir ortamda (2009 yılında olduğu gibi) bu bilanço yapısı ciddi karlar yazdırır. Nitekim 2009 yılında hem sektör hem de bankalar tarafından açıklanan kar rakamlarına bakıldığında, yüzyılın karları olarak adlandırılan büyüklükteki kar rakamları ile karşı karşıya kalındığı görülmektedir.
Bankacılık sektörünün kalan vadeye göre kaynak ve kullanım vadelerinin birikimli dağılımı Tablo II’de yer almaktadır:
TABLO: II
BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN AKTİF VE PASİF KALEMLERİNİN
KALAN VADEYE GÖRE BİRİKİMLİ DAĞILIMI % (30.09.2009)
Vadesiz | 1 Aya Kadar | 1-3- Ay | 3-12 Ay | 1 Yıl ve üzeri | Toplam | |
Varlıklar | 7,8 | 24,9 | 31,3 | 51,9 | 48,1 | 100,0 |
Yükümlülükler | 10,9 | 59,5 | 72,4 | 78,5 | 21,5 | 100,0 |
Açık | -3,1 | -34,6 | -41,1 | -26,6 | 26,6 | |
Bankacılık Sektörü Aktif Toplamı:
765.161 Milyon TL |
-23.432 | -264.939 | -314.238 | -203.332 | 203.332 |
Kaynak: TBB İstatistiki veriler, www.tbb.org.tr.
Bu kapsamda daha kısa vadeli kaynak yapısı, uzun vadeli bir kullanım profili ortaya çıkmaktadır. Aktif kalemlerinde vade açısından esnek olmayan bu bilanço yapısı, faizlerin yükseliş trendine girmesi durumunda doğrudan zarar yazdıran şekle dönüşecektir. Bu durumlardan kurtulmanın ya da bu riskleri yönetmenin en önde gelen yollarından birisi vade uyumsuzluğuna bağlı faiz ve likidite riskini azaltmak amacıyla kaynak tarafında uzun vadeli ürünlere kaymaktır.
Ülkemizde kamunun borçlanma ihtiyacını yüksek ve sürekli olduğu dikkate alındığında bankaların ihraç edecekleri menkul kıymetlerin satış kabiliyetinin sağlanması ancak gerekli risk primine katlanarak mümkün olacaktır. Borçlanma faizlerinin yüksek olduğu ortamlarda bankalar bu faiz oranının üzerinde bir faiz ödeyerek borçlanma yapmaları durumunda kaynak maliyetleri olumsuz etkileyecekti. Bu nedenle yakın zamana kadar ne özel sektör ne de bankacılık sektörü menkul kıymet ihracı ile yabancı kaynak sağlama yönünde pek istekli davranmamışlardır.
Ancak faizlerin yükseliş beklentisinin olduğu günümüzde, bankalar hem kaynak türü azlığına ilişkin hem de vade uyumsuzluğuna bağlı faiz ve likidite riskine ilişkin bir önlem olarak tahvil ihracı konusunda talepkar olmaya başlamışlardır. Ancak düzenleyici ve denetleyici otorite hem bankaların likit olduklarını hem de mevduat toplama alternatiflerini kullanmalarını önererek mevduat toplamaya yetkili bankalar için menkul kıymet ihraçlarına sıcak bakmadıklarını vurgulamışlardır. Gerekçe ise bu uygulamanın kamu borçlanma araçlarına alternatif oluşturup, kamunun borçlanmasını zorlaştıracağı yönündedir. Acaba bankacılık otoritesinin görevi kamu borçlanmasını kolaylaştırmak mı? Yoksa bankaların risklerini azaltmaya yönelik bankaların uygulamalarına destek olmak mıdır?
Bankacılık sektörü gerçekten likit midir? Evet likittir. Ancak bunun sebebi kaynaklarını satacakları alanlar bulamamaları değildir. Orta ve uzun vadeli tahminlerin yapılamadığı ortamlarda risk yönetiminin ön koşullarından birisi“maliyetlerine katlan ancak mümkün olduğunca likit kal” öngörüsüdür. Dolayısı ile bankacılık sektörünün likiditesinin yüksek olmasının temelinde risk yönetimi anlayışı yatmaktadır.
Bankaların bu dönemde tahvil ihracı yapmak istemelerinin temelinde yatan düşünce bir taraftan aktif-pasif arasındaki vade uyumsuzluğunu azaltırken, diğer taraftan da faiz ve likidite riskine ilişkin önlem almaktır. Aynı zamanda ünlü finansçı Markowitz’in “yumurtaları tek sepete koyma, çeşitlendir” ilkesinden hareket ederek, kaynak yapısında çeşitlendirmeye gitmektir. Çünkü kaynak olarak önemli ölçüde mevduata bağlı olmak demek, mevduat toplama ve/veya faizlerine ilişkin yapılacak her düzenleme bu ürün grubunun doğrudan etkilenmesi demektir.
Bankalar vade uyumsuzluğunun getirdiği risklerden korunmak için önümüzdeki dönemde en kısa zamanda pasifte ürün çeşitlendirmesine giderek İpotekli Borç Senedi (Mortgage Senedi), Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK), Banka Tahvili ihraç etmeleri gerekmektedir. BDDK’nın ise bu ürünleri bankaların çıkarması konusunda destekleyici olmasında yarar bulunmaktadır. Ne zaman ki bankalar mortgage kredilerini ipotekli borç senetleri ile tüketici ve taşıt kredilerini VDMK ile, proje kredilerini Banka Tahvili ile, işletmelere kullandırılan ticari kredileri ise mevduat ile finanse ettikleri zaman vade uyumsuzluğunun getirdiği risklerden gerçek anlamda korunmuş olacaklardır.
Son söz: Jonglörün elindeki 3 topa benzeyen piyasa risklerinden, faiz ve kur riski zarar yazdırırken, likidite riski banka faaliyetlerinin sona ermesine yol açar.