BANKALARDA RİSK YÖNETİMİ (1)

Türk finans sisteminde bankalar çok büyük bir payı ellerinde bulundururken, üstlendikleri fonksiyonlara bağlı olarak da ekonomide son derece önemli işlevlere sahiptirler. Bankaların ağırlıklı olarak yabancı kaynakla çalıştığı düşünüldüğünde, başkalarının parasıyla çalışan bankaların güven kurumları olarak ciddi yükümlülükler taşıdıkları ve kamuya karşı sorumlu oldukları açıkça görülmektedir. Bu doğrultuda risk yönetimi kavramı bankacılık sistemi açısından ön plana çıkmaktadır. Ayrıca son dönemde uluslararası alanda özellikle BIS bünyesinde yapılan konuya ilişkin çalışmalar ve düzenlemeler, Türk bankalarını da kaçınılmaz olarak etkilemektedir. Bu çerçevede risk yönetimi önümüzdeki dönemde önemini korumaya ve giderek artırmaya devam edecektir.

Risk, en basit tanımıyla herhangi bir işleme ilişkin bir kaybın ortaya çıkması veya bir giderin yada zararın oluşması nedeniyle ekonomik faydanın azalma ihtimalini ifade etmektedir. Diğer bir tanımıyla risk potansiyel sorun, tehlike veya kaybı gösteren bir kavramdır. Dolayısı ile risk gelecekte oluşabilecek sorunlara ve tehlikelere işaret etmektedir. Riskin en belirgin özellikleri ise tam ve net olarak bilinememesi, zamanla değişkenlik göstermesi, olumsuz sonuçlar doğurabilir olması ve yönetilebilir nitelikte bulunmasıdır.

Risklere ilişkin olası durumlar başlıca şu gruplarda toplanabilir.

  1.  Oluşma olasılığı düşük/ etkisi düşük ————- düşük risk
  2.  Oluşma olasılığı yüksek/ etkisi yüksek ————- yüksek risk
  3.  Oluşma olasılığı düşük/ etkisi yüksek ————- yüksek risk
  4.  Oluşma olasılığı yüksek / etkisi düşük ————- düşük risk

Bu çerçevede risk yönetimi hangi risklerin önemli olduğunun belirlendiği ve bu riskleri azaltabilmek için strateji ve planların geliştirildiği proaktif süreçtir.

Risk yönetiminin başarısı ile ilgili temel kavramlardan birisi risk kültürüdür. Çalışanların tümü verdiği kararda ve yaptığı bir işlemde aldığı risklerle yarattığı fırsatları öngörebilmelidir.

Bankaların karşı karşıya olduğu pek çok risk türü bulunmakla birlikte riskleri genel olarak piyasa, kredi ve operasyonel risk başlıkları altında toplamak mümkündür. 

Piyasa Riski

Piyasa riskinin temel çalışma alanı bankaların alım satım faaliyetlerine konu olan ürünler üzerinde oluşabilecek risklerdir. Alım-satım faaliyetlerine ilişkin risklerin sınırlanabilmesi için, etkin bir risk kontrolü ile zarar etme potansiyelinin analiz edilmesi ve risklerin yönetilebilmesini temin edecek bir sistemin kurulması gerekmektedir. Bu doğrultuda, sayısal ve analitik analizlerin yardımıyla piyasa riski kapsamında izlenecek finansal ürünlerin belirlenmesi, Banka yapısına uygun modelin oluşturulması ve oluşturulan modelin geriye dönük testlerle denenmesi önem taşımaktadır. Piyasa riski başlığı altında yer alan riskleri başlıca Genel Piyasa Riski, Kur Riski, Faiz Oranı Riski ve Likidite riski olarak ayırabiliriz.

Likidite Riski

Likidite en genel anlamıyla bir işletmenin vadesi gelen borcunu ödeyebilme gücünü, likidite riski ise; bir bankanın vadesi gelen mevduat ve diğer yükümlülüklerini karşılamaya yetecek düzeyde nakdinin bulunmaması riskini ifade etmektedir. Bir bankanın varlıkları borçlarını ödemeye yeterli olsa bile kısa sürede nakte çevrilemeyecek durumda ise likidite riski yüksektir.

Özellikle ülkemizde ve benzer ülke piyasalarında genelde bankalar daha çok kısa vadeli ve küçük tutarlarda fonları toplamakta, daha büyük tutarlarda ve uzun vadeli olarak bu fonları plase etmektedir. Bu nedenle de aktifin vade yapısı pasiflere göre daha uzun vadeli olmaktadır. Bankaların bu durumu likidite riskini her zaman taşımalarına neden olurken, likidite yönetimine büyük önem vermelerini zorunlu kılmaktadır.

Likidite riskini doğuran işlemler; vade uyumsuzluğu, aktif kalitesindeki bozulmalar, beklenmeyen kaynak çıkışları, karlılıktaki düşüş ve krizlerdir.

Bir bankanın likidite yönetiminde kullanabileceği araçlar iç ve dış araçlar olarak ikiye ayrılabilir.

Banka içi likidite yönetim araçları olarak riskleri dengeleyici unsurlar şu şekilde sıralanabilir:

  •  Riskin yansıtılması,
  •  Riskin yaygınlaştırılması (örneğin kredilere limit uygulayarak büyük montanlı kredi kullandırmamak, dolayısıyla geri dönmeme riskini azaltmak veya  geri dönmeyen kredilerin likidite sorunu yaratmasını engellemek),
  •  Belli bir gruba (örneğin sektör) kullandırılan kredilere sınırlamalar getirmek,
  •  Kredi vadelerinin kısa tutulması dolayısıyla likiditenin artırılması,
  •  Sabit kıymet türü yatırımların mümkün olduğunca az olması,
  •  Kaynakların mümkün olduğunca çeşitlendirilmesi (mevduatın yanısıra tahvil çıkarma, varlığa dayalı menkul kıymet, yurtdışı borçlanma vb.).

Banka dışı likidite yönetim araçlarından ilki Merkez Bankası açık piyasa işlemleri piyasasıdır.. İkinci yöntem bankalararası para piyasasından yararlanmaktır. İkincil para piyasası olarak adlandırılan bu piyasada bankalar kendi aralarında diğer bankalar için belirledikleri limitler çerçevesinde karşılıklı para alışverişinde bulunmaktadır.

Faiz Oranı Riski

Faiz oranı riski en genel tanımıyla bankaların ürünlerinin faiz oranlarında meydana gelen değişimlerden dolayı banka karında olası düşüşleri ifade etmektedir.

Daha geniş bir ifadeyle faiz oranlarındaki değişiklikler nedeniyle bankaların olası gelir kaybı, özkaynak değer kaybı, nakit akımlarında ortaya çıkabilecek aksaklıklar, planlanan nakit giriş değerlerinde düşüşler gibi sonuçlar ortaya çıkaran risklerdir.

Bilindiği üzere bankalar daha çok kısa vadeli fonları toplamakta ve bunları daha uzun vadeli olarak plase etmektedir. Bankaların aldıkları kaynağa ödedikleri faizle plase ettikleri yerden aldıkları faiz oranı arasındaki fark da kaba olarak bankanın karını oluşturmaktadır. Bankalar genelde bu işlemi sabit faiz oranları üzerinden yapmaktadır. Yani faizler işlemin yapılması anında belirlenmekte ve sonuna kadar değiştirilmemektedir. Böyle bir durumda kredinin vadesi gelmeden piyasada faiz oranlarında bir yükselme sözkonusu olsa banka kısa vadeli kaynaklarını yenilerken yeni faiz oranlarını uygulamak zorunda kalırken kredinin faiz oranını değiştiremeyecektir. Banka faiz oranlarındaki bu harekete karşı bir önlem almadığı için karı azalacak veya zarar edecektir.

Böyle bir durumda ilk akla gelen önlem işlemlerin değişken faizli olarak yapılmasıdır. Bu genel olarak doğru bir uygulama olmakla birlikte bankalar zaman zaman değişken faizli işlemlerinde de faiz oranı riskine maruz kalabilmektedir. Değişken faiz oranlı işlemler piyasalardaki faiz oranı değişimlerine paralel olarak değişim gösterirler. Ancak bu değişim her zaman piyasadaki değişimle aynı oranda olmayabilir ve banka açısından bir risk oluşur. Piyasadaki faiz oranı değişimlerinin banka faiz oranlarına farklı faiz esneklikleri nedeniyle aynı düzeyde yansımaması sonucu banka faiz marjında olası düşüşler ve karlılığın olumsuz etkilenme ihtimali değişken faiz oranlı işlemler riskidir.

Bankaların faiz oranı riskini ölçmede kullandıkları farklı yöntemler bulunmaktadır. Bunlardan başlıcaları Gap analizi ve Duration analizidir.

Kur Riski

Kur riski yada yabancı para pozisyon riski; bankaların bilançoları içinde YP oluşturdukları pozisyonlara bağlı olarak, döviz kurlarında meydana gelen değişiklikler nedeniyle uğrayabilecekleri gelir kaybı ve buna bağlı oluşacak olumsuz durumlardır.

Bir bankanın YP cinslerinden aktif ve pasifinin durumuna YP pozisyon denilmekte olup, üç tür YP pozisyon bulunmaktadır. Bunlar;

  •  Denk pozisyon,
  •  Açık (kısa) pozisyon,
  •  Kapalı (uzun) pozisyondur.

Eğer bir bankanın TL pasiflerinin tutarı TL aktiflerinin tutarından düşük, YP pasiflerinin tutarı YP aktiflerinin tutarından yüksek ise açık (kısa) pozisyondan bahsedilir. Bir bankanın TL pasiflerinin tutarı TL aktiflerinin tutarından yüksek, YP pasiflerinin tutarı YP aktiflerinin tutarından düşük ise kapalı (uzun) pozisyona sahiptir. Bankaların üstlenmiş oldukları kur riski, tanımında da açıklandığı üzere karlılık, özkaynaklar ve nakit akımları üzerinde etkili olmaktadır.

Bankanın beklentileri gelecekte YP kaynaktan fonladığı TL kullandırımların değerinin YP kaynağın kapanış günü itibariyle TL kur karşılığından büyük olacağı yönünde ise açık pozisyon taşır. Diğer bir ifade ile banka gelecekte TL’nin YP karşısındaki değer kayıp oranının bankanın o kaynağı YTL olarak kullandırımından sağladığı gelir oranından daha düşük olacağını beklemektedir.

Buna karşılık Bankanın beklentileri gelecekte TL kaynaktan fonladığı YP kullandırımların gelecekteki değerinin cari kurla TL karşılığının TL kaynakların gelecekteki değerinden büyük olacağı yönünde ise kapalı pozisyon taşır. Diğer bir ifade ile banka gelecekte TL’nin YP karşısındaki değer kayıp oranının bankanın o kaynağı TL olarak kullandırımından sağladığı gelir oranından daha yüksek olacağını beklemekte, bu nedenle hem kur farkından hem de YP kullandırım gelirinden kazanç sağlamak istemektedir.

Bankalar bu beklentilerinin gerçekleşmesi durumunda aldıkları pozisyondan kar elde ederken, beklentilerinin gerçekleşmemesi durumunda zarar edeceklerdir.

Bir banka belirli bir dönem için açık yada kapalı pozisyon taşımaya karar vermiş olabilir. Ancak dönem içinde meydana gelen değişmeler bankanın pozisyonunda değişiklik yapmak istemesine neden olabilir. Bu durumda banka bilanço içinde yapacağı değişimlerle yada bilanço dışı ürünleri kullanarak pozisyonunda değişim yaratabilir.

Banka bilançosunu kullanarak pozisyonunu değiştirmek isterse mevcut pozisyonunun tersine işlem yapmalıdır.

Bankanın kur riskini gidermek üzere bilanço dışı kullanacağı enstrüman ise türev ürünlerdir. Bu amaçla özellikle iki taraf arasında yapılan ve gelecekteki bir tarih için belirlenen bir kurdan bir YP’nin satın alınmasına ve diğer bir YP’nin satılmasına yönelik anlaşmayı içeren forward kur anlaşmaları kullanılmaktadır.

Gelecek ay bu konuya devam edeceğim.