BASEL II DÜZENLEMESİNİN ERTELENMESİ NELER KAYBETTİRECEK?

1988 yılında çalışmaları yoğunlaşan ve 1991’e kadar olan süreçde. . . .

Dünya’daki gelişmiş üye ülkelerin Merkez Bankası başkanları tarafından uluslararası finansal piyasalardaki krizlerin önlenmesine yönelik tespitler yapılıp, öneriler getirmek amacıyla oluşturulan BASEL Komite, finansal kurumların aşırı risk iştahı ile yüksek risk üstlenmelerinin önlenmesi durumunda krizlerin de büyük ölçüde önüne geçilebileceği tespitini yapmıştır.

Tek başına tespit yeterli olmadığı için, devamında da bunun önüne nasıl geçilebilir? Sorusunun yanıtı aranmıştır.

Sermaye Yeterliliği Rasyosu  (SYR)=  

Özkaynaklar

>,= % 8
Risk Ağırlıklı Varlıklar + Gayrinakdi Yükümlülükler

Cevap:

 

 

Tanımlanan matematiksel bir eşitlik olmakla birlikte, aslında ifade ettiği şudur:

Reel sektör firmalarından farklı olarak finansal kurumlar (özellikle de bankalar) yabancı kaynak ağırlıklı çalışan kurumlardır. Bu doğrultuda, riske atılan kaynakların önemli bölümü, bu kurumlara borç veren gerçek ve tüzel kişilere aittir. Bu kaynakların geri dönüşündeki riski minimum seviyeye indirmek açısından, finansal kurum sahiplerinin de elini taşın altına koyması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile, her alınan yeni risk, niteliğine göre özkaynak ihtiyacı doğurabilir. Bu durumda riskin alınması aşamasında finansal kurum sahipleri ya ilave özkaynak koyacaklardır ya da alınan riskin seviyesini azaltacaklardır.

Örneğin: Aşağıdaki bilanço yapısına sahip bir banka düşünelim:

 

AKTİF PASİF
Likit Aktifler 50 Mevduat 750
Krediler 800 Alınan Krediler 100
Duran varlıklar 100 İhraç Edilen Menkul Kıymetler 40
Diğer Aktifler 50 Diğer Pasifler 10
    Özkaynaklar 100
Toplam Aktifler 1.000 Toplam Pasifler 1.000

 

BASEL düzenlemeleri ilk uygulamaya konulduğunda, finansal kurumlara getirdiği temel bakış açısında 1. adım OECD üyesi olup olmama konusundaki ayırımı yap.

2. adım ise (Türkiye’nin olduğu gibi) OECD üyesi isen: Aktifindeki kredileri (müşterilerin de OECD üyesi ülkelere ait tüzel kişiler olarak olduğu varsayımı altında) risk ağırlıklarına göre gruplandır ve SYR için gerekli olan Risk Ağırlıklı Varlıklar + Gayrinakdi Yükümlülükler rakamını belirle, mevcut sermayenin yeterli olup olmadığını sapta.

Yukarıda bilançosu yer alan örnek bankanın kredi portföyünün yapısının ise aşağıdaki şekilde olduğunu varsayalım:

Müşteriler Teminat Durumu Kredi Bakiyesi Risk Ağırlığı Ağırlıklandırılmış Risk Tutarı
Müşteri 1 Nakit 10 % 0 0
Müşteri 2 İpotek 290 % 50 145
Müşteri 3 Kefalet 500 % 100 500
Toplam   800   645

Bu durumda BASEL düzenlemesine göre örnek bankanın SYR şu şekilde hesaplanacaktır:

Sermaye Yeterliliği Rasyosu (SYR)=  

100

>,= % 15,5
645

 

 

Aranan minimum rasyo seviyesi % 8 olduğuna göre bir sorun görünmemektedir. Bankanın faaliyetlerinin sürdürülmesi neticesinde 3 ay sonraki dönem sonu bilançosunda aktifte kredinin 650, pasifte de mevduatın 650 birim arttığını varsayalım. Kredi portföyüne ilave gelen kredilerin tamamı da kefalet karşılığında verilmiş olsun.

Bu durumda örnek bankanın yeni Risk Ağırlıklı Varlıklar + Gayrinakdi Yükümlülükler rakamı şöyle olacaktır:

Müşteriler Teminat Durumu Kredi Bakiyesi Risk Ağırlığı Ağırlıklandırılmış Risk Tutarı
Müşteri Tipi 1 Nakit 10 % 0 0
Müşteri Tipi 2 İpotek 290 % 50 145
Müşteri Tipi 3 Kefalet 1.150 % 100 1.150
Toplam   1.450   1.295

Sermaye yeterliliği rasyosu hesaplaması ise şöyle olacaktır:

Sermaye Yeterliliği Rasyosu  (SYR)=  

100

>,= % 7,7
1.295

 

 

Bu durumda bankanın önünde 3 yol bulunmaktadır:

1- Özkaynaklarını 103,6 birime yükseltmek (1.295 x % 8=103,6), diğer bir ifade ile özkaynaklarını artırmak.

2- Mevcut müşteri yapısını bozmadan risk ağırlıklı varlıklarının toplamını 1.250’ye çekmek. (100 / %8 = 1.250) Yani bir miktar krediyi geri çağırmak.

3- Müşterilerinden teminat yapılarını değiştirmelerini isteyerek, kredi müşterilerini daha az risk ağırlığına sahip teminat türüne kaydırmak.

Yukarıda yer alan her bir seçeneğin kendine göre zorlukları ve maliyeti bulunmaktadır. Eskiden sadece yasadaki kredi sınırlamalarına uyarak kredi portföyü oluşturulurken, artık bankanın hareket alanı kısıtlanmış bulunmaktadır. Sebebi ise BASEL I düzenlemesidir.

1989 yılında Türk Bankacılık sektörü yukarıda yaşanan olayı daha hafif atlatmak adına kendisine tanınan kademeli geçiş sürecinden yararlanarak % 5 SYR oranı ile uyum sürecini başlatmış, her yıl 1 puan artırarak 1992 yılından itibaren de % 8 seviyesini minimum rasyo seviyesi olarak benimsemiştir.

Bir taraftan dünya piyasalarının entegrasyonu, bir taraftan ürün çeşitlendirmesi beraberinde doğal olarak yeni riskler getirmeye başlamıştır. Bu kapsamda faiz, kur ve likidite riskinden oluşan piyasa riskinin sağlıklı yönetilmemesi, birçok finansal kurumun zarar yazmasına neden olmuştur.

BASEL I düzenlemelerine getirilen yoğun eleştirilerden birisi kredi riskinin statik şekilde ve sadece teminata dayalı olarak dikkate alınması iken, bir diğer eleştiri de gün geçtikçe bankaların zarar yazmalarında önemli rol oynayan piyasa riskinin hiç dikkate alınmaması olmuştur.

Bu kapsamda yapılan çalışmalar sonucu dünyada gelişmiş ülkelerde SYR hesaplamasında piyasa riski 1999 yılından itibaren dikkate alınmaya başlamıştır. Türk Bankacılık Sektörü ise bu uygulamaya 2002 yılından itibaren geçmiştir.

Piyasa riskinin hesaplamaya dahil edilmesi ile, finansal kurumlar faiz, kur ve likidite riski üstlenirken, kaldırabilecekleri veyönetebilecekleri kadar risk üstlenmeye zorlanmaktadır.

Bu noktada gelişmiş ülkeler tarafından 1999 yılında SYR hesaplamasına dahil edilen piyasa riskinin ülkemizde 2002 yılında uygulamaya konulduğunu tekrar vurgulamakta, aynı zamanda 2000 Kasım, 2001 Şubat krizlerinin temelinde yatan en büyük etkenin de PİYASA RİSKİ olduğunu hatırlamakta yarar bulunmaktadır. Ülke olarak SYR hesaplamasına piyasa riskini gelişmiş ülkelerle birlikte 1999 yılında uygulamaya koymuş olsa idik, acaba bankaların kontrolsüz bir şekilde büyük ölçüde piyasa riski üstlenmelerinin önüne geçmek mümkün olur mu idi?

Yukarıdaki örnekte yer alan bankanın bilanço yapısında hiçbir değişiklik olmadığı varsayımı altında, BASEL düzenlemesinde yapılan bu değişiklik sonucu (hesaplamaya piyasa riskinin ilave edilmesi) risk ağırlıklı varlıklara ilave edilecek rakam toplamının 400 olduğunu varsayarsak:

Sermaye Yeterliliği Rasyosu  (SYR)=  

100

>,= % 5,9
1.295+400

Kredi Riski+Piyasa Riski

 

 

 

Bankanın bilançosunda hiçbir değişiklik olmaması durumunda bile SYR’nun daha aşağıya indiği görülmektedir.

Finansal işlemlerin içerdiği risklerin sadece kredi ve piyasa riskinden oluşmadığı süreç içinde yaşanan tecrübelerle saptanmış ve SYR hesaplamasında eksik kalan konulardan bir diğerinin de operasyonel risk olduğu BASEL Komite tarafından ifade edilmiştir. Böylece, kurum içi insan kaynakları, yetersiz süreçler, yönetim hataları, bilgi teknolojileri vb konular ile, kurum dışı terör, doğal afet gibi konular nedeniyle zarara uğrama ihtimali de dikkate alınarak, finansal kurumların özkaynaklarının seviyesinin belirlenmesi yönünde BASEL Komite görüş beyan etmiştir.

Dünyada bir çok kuruma çok ciddi zararlar yazdıran, hatta iflas ettiren bu risk grubu hesaplamaya gelişmiş ülkeler tarafından 2007 yılının başında dahil edilmiştir. Ülkemizde ise bu tarih 2008 yılı başı olarak kabul edilmekle birlikte, Türk Bankacılık sektörü bu konuda proaktif davranmış ve operasyonel riski SYR hesaplamasına Haziran 2007 tarihinden itibaren dahil etmiştir.

Yine yukarıdaki örneğe dönecek olursak, örnekte yer alan bankanın bilançosunda hiçbir değişiklik olmadığı varsayımı altında, operasyonel riskin hesaplamaya dahil edilmesi sonucunda (hesaplanan operasyonel risk rakamının 250 birim olduğu varsayımı altında) SYR hesaplaması aşağıdaki gibi olacaktır:

Sermaye Yeterliliği Rasyosu  (SYR)=  

100

>,= % 5,1
1.295+400+250

Kredi Riski+Piyasa Riski+ Operasyonel Risk

 

Halen Türk Bankacılık Sektöründe hesaplamaya esas alınan SYR bu şekildedir.

2004 yılından itibaren ise BASEL Komite gelen eleştirileri dikkate alarak kredi riskinin teminata dayalı olarak değil, kredilendirilen müşterinin kredibilitesinin esas alınarak belirlenmesi gerektiği görüşünü benimsemiş ve BASEL II Düzenlemesi’nde bu görüşe ve detaylarına yer vermiştir. Dünyada gelişmiş ülkeler bu görüş doğrultusunda yeni SYR hesaplamasına 2007 yılı Ocak ayında geçmiştir.

Türk Bankacılık Sektörü ise önce 2008, daha sonra ise 2009 Ocak olarak geçiş hazırlıklarını yaparken, yetkili kurumların bu konuya yönelik 25 Haziran 2008 tarihinde yapılan açıklaması doğrultusunda geçiş süreci belirsiz bir tarihe ertelenmiştir.

Ertelenen nedir?

Ertelenen SYR hesaplamasında kredi riskinin hesaplama şeklinin teminat esas alınarak değil müşteri kredi değerliliğinin alınarak hesaplanmasıdır. Çünkü halen bankalarımız SYR hesaplamasında eski haliyle kredi riskini, piyasa riskini ve operasyonel riski dikkate almaktadır. Dolayısı ile bu durumda ertelenen, SYR hesaplamasında sadece kredi riskinin yeni hesaplanma şeklidir.

Ertelemenin temel gerekçeleri arasında önerilen düzenlemenin halen olgunlaşmadığı ve üzerinde çalışmaların devam ettiği yer almaktadır.

Ancak, bu noktada özellikle belirtmek gerekir ki, 1988 Basel Uzlaşısı, ülke ve merkez bankalarının yükümlülüklerinin değerlendirilmesinde OECD üyesi olup olunmamasına bakmaktaydı. Aynı zamanda, banka yükümlülükleri için de aynı yöntem geçerli kılınmıştı. Bu değerlendirmede OECD üyesi olan ülkeler doğrudan daha az riskli olarak görülmekteydi. Bu durum, OECD ülkesi olan ancak kredi riski aslında daha yüksek bulunan ülkeler açısından avantajlı, buna karşılık, OECD üyesi olmayan ancak kredi değerliliği yüksek bulunan ülkeler için bir dezavantaj oluşturmaktaydı.

Yeni düzenleme ise bu ayrımı tamamen ortadan kaldırmakta, risk hesaplamasında doğrudan borçlanıcının kredi ödeme kabiliyetini ön plana çıkarmaktadır. Bu durumda, mevcut düzenlemede kredi riski hesaplanması açısından ülkemize avantaj sağlayan bu uygulamanın kalkması ile, doğrudan kredi ödeme yeteneğinin dikkate alınması sözkonusu olmaktadır.

Bu durumda neleri erteledik:

1- Daha hassas risk ölçümünü,

2- Bankaların özkaynak takviyesi konusunda kısa vadede önlem almaları gerekliliğini,

3- Banka ile ilişkide bulunacak firmalardan kayıtdışı faaliyetleri olanların kısa sürede kayıt altına alınması gerekliliğini,

4- Banka ile ilişkide bulunacak firmalardan faaliyetlerini tamamı kayıt altında olsa bile, kurumsallaşmaya yönelik faaliyetlerini yoğunlaştırmalarını,

5- Kamunun borçlanma faaliyetlerinde ekonomik dengeleri bozmayacak, kalıcı çözümler üretmesi gerekliliğini,

6- Finansal kurumların yurtdışı finans kurumları ile olan ilişkilerinde elde edebilecekleri maliyet avantajını,

7- Derecelendirme firmalarının kuruluşuna yönelik hızlı atılan adımları,

olmak üzere başta finans kurumları olmak üzere, firmaları, kamunun borçlanma konusunda disipline olma gerekliliğini

ERTELEDİK.