YENİ BİR SEKTÖR DOĞUYOR: DERECELENDİRME (RATING)
Finansal piyasalardaki gelişmeler ve BASEL II Düzenlemeleri Ülkemizde “derecelendirme” kavramının ön plana çıkmasına yol açmıştır.
Gelişmiş ülkelerde oldukça eski tarihi bulunan bu alan, piyasaların gelişmesi ve yatırımcıların bilgilendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
19. yüzyılda, Amerika Birleşik Devletleri’nde borç talebinde bulunanlar ile bu kişilere fon temin edenler arasındaki ilişkilerin resmi olarak gelişmesini sağlamak amacıyla ortaya konulan bir enstrüman olan derecelendirme, iç piyasaların gelişmesine ve zamanla uluslararası alanda da sermaye piyasalarının hızlı bir büyüme trendine girmesine olanak tanımıştır. Piyasalarda ortaya çıkan çeşitlenme de derecelendirme işleminin giderek daha fazla kullanılmasına neden olmuştur.
Sermaye piyasasının gelişmesi açısından piyasada bulunan araçların derecelendirmeye tabi tutulması önem taşımaktadır. Yatırımcılarını ciddi ölçüde koruyan bir ülkenin sermaye piyasasına, uluslararası nitelikteki yatırımcıların çekilmesi ihtimali daha yüksektir. Sermaye piyasasındaki bir çok yatırımcı, bu piyasaya girerken çeşitli ülkelerin şirketleri ile ilgili genel ve özel bir takım bilgilere sahip olamamaktadır. Derecelendirme kuruluşları yatırımcıların bu tür bilgi ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara karar vermelerinde yardımcı olmak amacıyla, sistemleştirilmiş ve her birinin belirli anlamları olan notlarla yatırımcıların aydınlatılmasına çalışmaktadırlar.
En basit tanımla derecelendirme (rating), borçlunun ana para ve faiz yükümlülüklerini ödeme isteği ve kabiliyetinin zamanında ve tam olarak yerine getirilip getirilememesini ölçen bir araçtır. Başka ifadeyle bir ekonomik birimin kredi geçmişi ve kullandığı kredileri geri ödeme kapasitesinin saptanması için yapılan ölçme işlemidir.
Derecelendirme işleminin farklı alanlarda kullanıldığı görülmektedir. Bunlardan bir kaçı; menkul kıymetler, ticari şirketler, finansal kurumlar ve bankalar şeklinde sıralanabilir. Dünya geneline bakıldığında çoğunlukla kamu ya da özel sektör borçlanma menkul kıymetleri için derecelendirme işlemi yapılmaktadır. Derecelendirme işlemi firmaların ilgili bilgi kaynaklarından elde edilen ekonomik ve sosyal verileri çerçevesinde yapılır. Bu işlem yapılırken derecelendirme kuruluşları verilen bilgilerin doğruluğunu araştırma gibi bir denetim işlemi görmezler. Bu fonksiyon bağımsız denetim kuruluşlarının görevidir.
Rating, riskin belirlenmesi işlemi olup, bir menkul kıymeti satın alma, satma veya elde tutma tavsiyesi değildir. Derecelendirme; tek bir işlem, kuruluş veya ülke için yapılabilir.
Genel olarak getirilen tanımlar incelendiğinde, derecelendirme işleminin, ihraç edilen menkul kıymetlerin anapara ve faiz ödemelerinin zamanında yapılamamasının getireceği risk ile bu riskin, diğer firmaların çıkarmış oldukları menkul kıymetlerin taşıdığı risklerle karşılaştırılmasının yapılmasını kapsadığı görülmektedir. Ancak finans sektöründen fon talebinde bulunan tek kesim menkul kıymet ihracında bulunan şirket ve kuruluşlar olmamaktadır. Bankalar ve diğer bir takım kurumlarla zaman zaman da ülkeler finans sektöründen finansman temininde bulunan birimler olarak ortaya çıkmaktadırlar.
Kredi vermeyi kabul eden kuruluşlar, bu kredinin temin edilmesinden dolayı üstlenecekleri riskleri hesaplayabilmek için talepte bulunan ülke veya kuruluşun kredi değerliliklerini ölçmeye çalışırlar. Daha yüksek bir derece, yükümlülüklerin zamanında ödeneceği konusundaki görüşleri güçlendirirken, daha düşük bir derece ise daha büyük bir riski ifade etmesi açısından istenilmeyen bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Risk dereceleri bir firmanın borçlarını ödememe veya pazar değerini kaybetme olasılığının bir göstergesi olmaktadır. Bu yüzden derecelendirme firmaları herhangi bir şirket veya kuruluş hakkında derecelendirme yaparken çok tutucu davranmaktadır. Bunun temel nedeni ise derecelendirme işleminin bir taraftan gelecek hakkında bir yargı niteliği taşırken, diğer taraftan da yatırımcılar açısından bir korunma aracı olarak kullanılmasıdır. Dolayısıyla herhangi bir risk derecesi verilirken yalnızca şirketin geçmiş performansı ve şimdiki durumu değil, aynı zamanda gelecekte meydana gelebilecek değişmeler de değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Bu kapsamda, BASEL II Düzenlemelerinin 2009 yılından itibaren Ülkemizde de uygulanmaya başlayacak olması nedeniyle, derecelendirmeye ilişkin düzenlemeler de önemli ölçüde tamamlanmaktadır. Derecelendirme kuruluşlarının kurulması, faaliyete geçmesi ve faaliyetlerinin kapsamına ilişkin detaylı düzenlemeleri, Sermaye Piyasası Kurumu Seri:VIII, No:40 sayılı “Sermaye Piyasasında Derecelendirme Faaliyeti ve Derecelendirme Kuruluşlarına İlişkin Esaslar Tebliği” ile 04/12/2003 tarihinde, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ise “Derecelendirme Kuruluşlarının Yetkilendirilmesine ve Faaliyetlerine İlişkin Esaslar Hakkında Yönetmeliği” ile 1/11/2006 tarihinde yayınlayarak yürürlüğe koymuştur.
Sermaye Piyasası Kurulu Tebliği yayınladıktan sonra Ülkemizde derecelendirme kuruluşları kurulmaya başlamış ve şu an bu alanda faaliyet göstermek amacıyla kurulan şirket sayısı 20’yi geçmiş bulunmaktadır. Bu şirketlerden Tablo 1’de yer alan şirketlere SPK tarafından yetkilendirme yapılmıştır.
TABLO 1:
TÜRKİYE’DE KURULAN VE KURULCA YETKİLENDİRİLEN DERECELENDİRME KURULUŞLARI
Türkiye’de Kurulan ve SPK Tarafından Yetkilendirilen Derecelendirme Kuruluşları | Türkiye’de Derecelendirme Faaliyetinde Bulunması Kurulca Kabul Edilen Uluslararası Derecelendirme Kuruluşları | |
Kredi Derecelendirmesi | 1- Fitch Ratings Finansal Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. 2- Avrasya Derecelendirme A.Ş. 3- TCR Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme A.Ş. 4- Saha Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. |
1- Standards and Poor’s Corp.
2- Moody’s Investor Service Inc. 3- Fitch Ratings Ltd. |
Kurumsal Yönetim İlkelerine Uyum Derecelendirmesi | 1- Saha Kurumsal Yönetim ve Kredi Derecelendirme Hizmetleri A.Ş. | 1- ISS Europe S.A. |
SPK tarafından kredi derecelendirme alanında 7, kurumsal yönetim derecelendirme alanında ise 2 şirket yetkilendirilmiştir. BDDK tarafından yetkilendirilmeye ilişkin süreç başlamış bulunmakla birlikte, henüz yetkilendirilen şirket bulunmamaktadır.
BASEL II Düzenlemelerinin uygulamaya girmesi ile birlikte 50 milyon €’nun üzerinde cirosu olan veya 1 milyon €’nun üzerinde bir bankada kredi limiti bulunan firmaların derecelendirme zorunluluğu başlayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da 1 milyon €’luk kredi limiti rakamına ait “kredi” kelimesinin geniş bir anlam ifade etmesidir. Nitekim nakdi kredilerin yanısıra akreditif, kefalet, aval gibi gayrinakdi kredilere ait limitlerin tamamı bu kapsamda değerlendirilecektir. Derecelendirme işlemi yaptırma zorunluluğunda olan firma sayısının 2009 yılında 20-25 bin civarında olacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca, SPK’nın da halka açık şirketlere ve menkul kıymet ihraç eden şirketlere derecelendirme yaptırma zorunluluğu getirmesi beklenmektedir. Derecelendirme şirketi sayısının önümüzdeki yıllarda 50’nin üzerinde çıkması ve bu kapsamda birkaç bin kişilik istihdam yaratması sözkonusu olacaktır.
Sonuç olarak, derecelendirme işlemi finansal piyasaların önemli merkezlerinden olan bankalar ve benzeri mali kuruluşlar açısından da bir takım avantajlar getirmektedir. Bu kuruluşlar ellerinde bulundurdukları portföylerinin risklerini derecelendirme ile ortaya koyarken aynı zamanda yaptıkları finansal analizleri bu işlem sayesinde güncelleştirmek ve desteklemek şansına sahip bulunmaktadırlar. Dolayısı ile bu alanda faaliyette bulunacak kuruluş sayısının artması, bir taraftan yeni bir piyasanın oluşmasını sağlarken, bir taraftan da yatırımcı ilişkilerinin gelişmesine yol açacaktır.